Kiilikya Ovası‘nda çok sayıda höyük bulunmasına rağmen, son yıllara kadar sadece az sayıda kazı çalışması yürütülmüştür. Tarsus-Gözlükule, Mersin-Yumuktepe ve Karatepe bunlara örnek gösterilebilir. Bu kazıların çoğu 30‘lu ve 50‘li yıllarda yapılmıştır. Ancak 90‘lı yıllardan itibaren Kilikya Bölgesinde tekrar kazılar ve yüzey araştırmaları yürütülmeye başlanmıştır. Arkeolojik çalışmalar, bölgenin kültürel ve tarihi gelişimi hakkında bilgi verse de, Yakın Doğu kültürleri hakkında sahip olduğumuz bilgilerle karşılaştırılamaz. Kilikya Bölgesi‘nin coğrafi konumundan dolayı, bölgenin izole bir yapıya sahip olduğu öne sürüldü. Ancak, bölgenin, özellikle de Kilikya Ovası‘nın hem Tunç hem de Demir Çağı‘nda Kuzey Suriye, Kıbrıs ve İç Anadolu kültürleri arasındaki ilişkilerde aracı konumunda önemli bir göreve sahip olduğu açıktır. Kilikya ile diğer bölgeler arasındaki kültürel ilişkiler farklı dönemlerde farklı bir gelişim gösterir. İlk Tunç Çağı‘nın başında Kilikya kültürü Orta Anadolu kültürleriyle ilişkilendirilebilirken, dönemin sonuna doğru kuzey Suriye kültürüne daha yakın bir hale gelir. Bu durum Orta Tunç Çağı‘nda da devam eder. Geç Tunç Çağı‘nda ise Anadolu‘nun kültürel etkisi artar. Demir Çağı‘nda Kıbrıs seramiklerinin Kilikya Bölgesi‘nde çok yaygın olması, burada bir koine olabileceğini akla getirir. Kilikya Bölgesi hakkındaki tarihi bilgiler, yazılı kaynakların az olmasından dolayı kısıtlıdır. Tunç Çağı‘nda hemen hemen hiçbir belgeye sahip değiliz. Demir Çağı‘nda ise, sadece çok kısa bir süre içinde, M.Ö. 8. yy.‘da belgeler bulunmuştur. Burada, az miktarda yazılı belgenin olmasına ve diğer bölgelerde Kilikya ile ilgili M.Ö. 2. ve 1. bin yıllarda sayıca fazla ele geçen belgelere dayanarak, bu eksikliğin kazıların az olmasından kaynaklandığı açıktır.